Egolarımızdaki Kiracılar
- Aslıhan Ünlü Koşar
- 16 Ara
- 3 dakikada okunur

Ben kimim? Kim olduğumu bana kim söyleyebilir? Bu soru Eğitimde Drama Profesörü David Davis’e ait. Aynı isimli kitapta şunu savunuyor: Gençler drama deneyimi sayesinde, bir tür işgal hareketi olan egolarında ikamet eden kiracıları tanıyabilir ve hangi kiracıları dışarı atacaklarına tek taraflı olarak karar verebilir.
Egolarımızdaki kiracılar gençlere olduğu kadar bizlere de yabancı. Kimliğimizi oluşturan unsurların ya da daha doğru bir ifadeyle kimliğimiz olduğunu düşündüğümüz unsurların kaynaklarını belirleyebilmek dünyanın en zor işlerinden biri.
Geçen hafta Augusto Boal’in* Oyuncular ve Oyuncu Olmayanlar için Oyunlar kitabını okurken çarpıcı bir örnekle karşılaştım. İsveç’te yaptığı bir çalışma sırasında kadınlardan biri konu seçimi için kadınlara yönelik baskıyı önerir. Çoğu kişi fikre katılsa da katılımcılar arasındaki kadınlardan biri şiddetle bu fikre karşı çıkar ve şunları söyler: “Burada, İsveç’te böyle bir şey olmadığı halde neden kadınlara yönelik baskıdan konuşuyoruz? Yalnızca moda olduğu için mi? … İsveç’te biz erkeklerle eşitiz ve aynı haklara sahibiz, kesinlikle aynı.”
Bunun üzerine Boal ritüel inşa etme tekniğini kullanarak bir çalışma yapar. Çalışma sırasında önce kadınların, sonra erkeklerin akşam işten eve geldikleri andan yattıkları ana kadarki ritüellerini sırayla göstermelerini ister. Kadınların ritüelleri aşağı yukarı şöyledir: Alışveriş paketiyle eve gelme, yemeği hazırlama, servis yapma, yemeği yeme, masayı temizleme ve bulaşığı yıkama, evcil hayvan ve/veya çocuklarla ilgilenme, çiçekleri sulama, yatağa gitme. Erkeklerin ritüelleri ise aşağı yukarı şöyledir: Gazeteyle içeri girme, içecek bir şey almak için mutfağa gitme, masaya gidip onu bekleyen yemeği yeme, televizyon karşısında oturma, yatağa gitme.
Ritüeller sergilendikten sonra Boal kadına sorar: Baskı var mı, yok mu? Kadın “niçin?” der. Boal onun hiçbir şey görmeden seyrettiğini fark edince hepsinin önceden oluşturulan aynı mekânda, aynı anda ritüellerini göstermelerini söyler. Bunun üzerine kadın anlamadan izlediği şeyi en sonunda görmeye başlar.
Bu örneği okuduğumda çok şaşırdım. Yani bu kadın, apaçık olan şeyi nasıl olur da görmez? Kendimle biraz gururlandım. “Ben bunun zaten farkındayım” dedim ve yüzümde tatminkâr bir gülümseme oluştu… İki saniye kadar… Çünkü farkında olsam da dönüp bizim eve baktığımda da tablonun pek farklı olmadığını hatırlayıverdim. Bu yazıyı okuyanlar, sizin evlerde durumlar nasıl? 16 yıldır evliyim, evle ilgili sorumlulukları daha çok paylaşması talebiyle eşimle yüzlerce kez konuşmuşumdur. Ama, sonuç değişmiyor. Bir yürüyüşe mi çıkayım yoksa yemek mi yapayım çatışmasını yaşadıktan hemen sonra kendimi mutfağa girip yemek yaparken buluyorum. Bunun bana toplum tarafından yüklenen bir rol olduğunu, egomda bir kiracı olduğunu bile bile hem de. Erkeklerde de durum pek değişmiyor. Çünkü onlar da rollerini öyle bir kanıksamış ki, iyi niyetle verdikleri sözleri bir çırpıda unutuveriyorlar.
Bilmek yetmiyor, eyleme geçmek gerekiyor. Ne kadar çok kişi farkına varıp eyleme geçerse değişim için de o derece umut olabilir. Kendime sürekli bu rolü sahiplenmek zorunda değilsin hatırlatması yapıyorum. Mücadeleme devam ediyorum.
Bu konu kiracılardan sadece biri. Toplum tarafından yüklenmiş daha niceleri var! Yeni bir elbise aldığımda mutlu olacağımı söyleyen ses kimin? Dudaklarımı doldurttuğumda güzel olacağımı fısıldayan kim? Delik ayakkabıyla işe gitmekten utandıran ne? Bazı ırklara diğerlerinden daha fazla sempati duymamın kaynağı ne? İlerlemek için koyduğum hedefler kimin?
Edward Bond’un tiyatro yaklaşımından etkilenen David Davis, tüm hayatını 'kişisel olanın içindeki toplumsalı' keşfetmeye adamış bir isim. Filistin’den Çin’e, Bosna Hersek’ten Türkiye’ye kadar pek çok ülkede düzenlediği atölyelerle alana sayısız uzman kazandırdı. O ve onun gibi nicelerinin açtığı yol şu anda içinden geçtiğimiz krizlerin nedenlerini anlayabilmek için bizlere ışık tutuyor.
Davis, Türkçe baskıya yazdığı son sözde Malabou’nun Beynimizle Ne Yapmalıyız? kitabından bahsediyor. Bu yazının kapanış cümlesi Malabou’nun sorduğu soru olacak.
“Beynimiz esnek ve özgür olduğu halde neden hâlâ her zaman ve her yerde zincirlenmiş durumdayız?”
Not
* Augusto Boal’in geliştirdiği Forum Tiyatro ezen ve ezilen ilişkilerini konu alır. Bu yaklaşımda seyirciler aynı zamanda oyuncu da olur. Akışa müdahale edip toplumsal sorunlara veya baskı durumlarına çözüm sunabilirler. Ezilenlerin Tiyatrosu olarak da adlandırılır.
Alıntı ve Atıf Yapılan Kaynaklar
Boal, A. (2014). Oyuncular ve Oyuncu Olmayanlar İçin Oyunlar. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
O'Sullivan, C., Colleary, S., & Davis, D. (Ed.). (2025). “Ben kimim?” “Kim olduğumu bana kim söyleyebilir?”. Vizetek Yayıncılık
Malabou, C. (2018). Beynimizle Ne Yapmalıyız?. Küre Yayınları.




Yorumlar