Okumadan Ölmeyelim, Anlattıkça Yaşayalım!
- Aslıhan Ünlü Koşar
- 9 Eyl
- 2 dakikada okunur
“O kadar güzel, okunması gerekli o kadar çok kitap var ki, bunları okumaya vakit kalmadan öleceğim diye korkuyorum. Bu düşüncemi bugün eve gelen Orhan Apaydın’a söyledim de çok güldü. Öyle ya bibakıma kitaplar yaşarken gerekli, öldükten sonra okumuşum ya da okumamışım ne önemi var? Birden doğru gibi bu yargı ama hiç de öyle değil… Niçin kimi insanlar, ölmeden dünyayı gezip görmek isterler? Nasıl olsa ölecek olduktan sonra bütün bunların ne önemi var? … Güzel kitapları okumadan önce öleceğim diye korkuyorum, çünkü kitapları okumak benim için yaşamaktır, onları okumadan ölürsem, yaşamadan ölecekmişim gibi geliyor.”
Bu satırlar Aziz Nesin’in Güncesi Mum Hala’dan. 7 yıl önce bu satırları okuduğumda ben de çok gülmüştüm. Ama Orhan Apaydın’ınki gibi bir gülme değil. Kargodan gelen her kitap paketini açtığımda ne olur bunları okumadan ölmeyeyim diye dua ederken bulurum kendimi, sonra da ettiğim bu dua bana tuhaf gelir. İşte, kendimde tuhaf gördüğüm bir yönde Aziz Nesin’le ortak duygularımızın, ortak düşüncelerimizin olduğunu fark etmek çok güldürmüştü beni.
Bu satırları okuyunca demek ki tuhaf değilmişim diye düşündüm önce. Sonra bir daha düşündüm. Ya Aziz Nesin de tuhafsa? Sahi, biz niye böyleyiz? Aziz Nesin ve ben değil tabii… Biz derken okumadan duramayanları kastediyorum. Okuyacağı kitaplarla flört edenler… İyi bir kitap okuduğunda beyni pasta yemiş gibi hissedenler… Kitaplarının değeri menkul kıymetlerinin değerinden fazla olanlar…
Peki ya yazmak? O da bambaşka bir mesele. Anne Ben Düştüm mü? Kurmacalara Neden Muhtacız? kitabında Beliz Güçbilmez’in verdiği cevabı çok sevdim:
“Yazmak hep meşakkatli ama biriktirdiklerimiz hiçbir zaman sadece bize ait değil, bize o yekûnla ilgili bir sorumluluk yüklüyor, kaybolmasın diye yazıyoruz. Mesela benim durumumda buralarda yarım yüzyıl oyalanmış olmaktan bir şey kalsın istiyorum geriye. Benim unutacaklarım başkalarının hafızasına tohum atsın.”
Tohum! İşte bu!
Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf kitabında çok sevdiğim şu cümle geçer: “Yusuf, bir sur harabesi üzerinde çıkan bir yabani incir ağacı gibi, biraz sıkıntılı ve şekilsiz, fakat serbest ve istediği gibi, büyüyor, gelişiyordu.”
İşte okumak böyle bir şey… Serbest çağrışım, yabani incir ağacı gibi...Ateşlediği nöronlarla özgürce kurulan yeni bağlantılar… Bazen hemen bir şekle girmeyen, ama sonra yerini bulan… Bazen biraz sıkıntı veren ama sonra daha yükseğe eriştiren…
Geçenlerde Serkan Karaismailoğlu okumanın beyne ve farklı becerilere etkisiyle ilgili yapılmış bilimsel çalışmalar konusunda çok güzel bir video paylaştı. “Kitap Beynin Oksijenidir” başlıklı videoda en çok ilgimi çeken kurgu okuyanların yaratıcılık, açık görüşlülük ve yenilikçi yaklaşımlara daha açık olduğunun gösterildiği çalışma ve roman okumanın empati becerisini geliştirmekteki etkisi oldu.
Bunlar size bir yerlerden tanıdık geldi mi? “Geleceğin Meslekleri- 2025” raporunda “2025’te Çalışanlar için Temel Beceriler” olarak gösterilen ilk 10 beceriden dördüncüsü yaratıcı düşünme, yedincisi empati ve etkin dinleme, sekizincisi merak ve sürekli öğrenme!
Öyleyse, okumadan ölmeyelim, anlattıkça yaşayalım!
(Biraz önce dayamayıp sıradaki kitabıma bir göz kırptım ve peşinden şöyle dedim: Yakında kavuşacağız, az daha bekle! Tuhaf mı?)
Alıntı ve Atıf Yapılan Kaynaklar:
Aziz Nesin (2015). Aziz Nesin’in Güncesi Mum Hala. Nesin Yayınevi
Beliz Güçbilmez (2023) Anne Ben Düştüm mü? Kurmacalara Neden Muhtacız? Kolektif Kitap
Sabahattin Ali ( 2019) Kuyucaklı Yusuf. Yapı Kredi Yayınları
Serkan Karaismailoğlu (2025)




"Kitap, bilgiyle donatarak düşündüren, duyarlığı geliştiren, yaşamı yaratıcı kılan, ırk-din-milliyet ayrımı gözetmeden yüzlerce kilometre uzaklardaki kişileri birbiriyle kaynaştıran kültürel bir araçtır. Adnan Binyazar. Sözün Onuru. Can Yayınları, 2024."
Kitaplarda buluşup, kitaplarla birlikte yürüyenlerin yolu Antalya'ya, Ankara'ya, Balıkesir'e vb. düşer değil mi?
Sözcüklerine sağlık Aslıhan Ünlü Koşar!